
Çölün Cesur Kaplumbağasının Masalı
Mayıs 24, 2025Uçsuz bucaksız bir çölün ortasında, küçük ve utangaç bir kaplumbağa olan Mina, ailesi için ilk kez tek başına yiyecek aramak zorunda kalır. Korkularını aşarak cesaretini keşfeder, yeni arkadaşlar edinir ve büyük bir başarıya imza atar.
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzakların da ötesinde, altın sarısı kumlarla örtülü, seraplarla dolu geniş bir çöl varmış. Bu çölün tam ortasında küçük ama yemyeşil bir vaha saklanırmış. Bu serin vahanın altında bir kaplumbağa ailesi yaşarmış. Ailenin en küçük üyesi, utangaç ama bir o kadar da meraklı bir kaplumbağaymış. Adı Mina’ymış.
Mina, günlerini genellikle gölgede annesinin yanında geçirirmiş. Kardeşleri kayarak kum tepelerinde oynarken, o sessizce bulutları izler, çölün fısıltılarını dinlermiş. Yalnız başına dışarı çıkmak ona hep korkutucu gelirmiş çünkü çölün sonsuzluğu içinde kaybolmaktan, sıcaktan ve yırtıcı hayvanlardan çok korkarmış. Bir sabah, güneş daha tam doğmadan annesi öksürüklerle uyanmış. Anne kaplumbağa bitkin görünüyormuş. “Mina’cığım,” demiş boğuk bir sesle, “Bugün su kaynağına gidip biraz kaktüs meyvesi toplar mısın? Benim halim yok, hasta oluyorum, kardeşlerin de çok küçük. Bu görevi sadece sen yapabilirsin.” Mina’nın yüreği sıkışmış. İlk kez annesinden böyle bir istek duymuş. Gözleri korkuyla dolmuş ama annesinin yorgun bakışları ona birden güç vermiş. Derin bir nefes almış. “Tamam anne,” demiş, sesi biraz titreyerek. Küçük sırt çantasını takmış, bir miktar su almış ve yavaşça evlerinden çıkmış. Güneş kumlara yeni yeni dokunuyormuş ama sıcaklık şimdiden artmaya başlamış. Mina, kısa bacaklarıyla dikkatli adımlarla yürümüş. Her kum tepeciğini bir dağ gibi aşıyor, her gölgeyi dikkatle süzüyormuş. Yolun yarısında, bir kayanın gölgesinde devekuşu Kiko ile karşılaşmış. Kiko uzun boynu ve kocaman gözleriyle çevreyi tararken Mina’yı görmüş. “Merhaba küçük dostum, buralarda pek kaplumbağa görülmez.” demiş. Mina durumu anlatmış. Kiko başıyla ilerideki kayalığı işaret etmiş. “Oraların arkasında bolca kaktüs meyvesi var ama dikkatli ol, bazıları dikenlidir,” demiş. Mina oraya vardığında gerçekten de rengârenk kaktüs meyvelerini görmüş ama bir sorun varmış: Meyveler çok yüksekteymiş ve dikenler fazlaymış. Uğraşmış, zıplamış ama bir türlü ulaşamamış. Yorulunca kayanın altına oturmuş. Gözleri dolmak üzereyken bir hışırtı duymuş. Yanına minik bir çöl faresi gelmiş. Uzun bir çöp dalıyla meyveleri teker teker düşürüyormuş. Mina hayranlıkla izlerken fare ona dönmüş. “İmkânsız gibi görünse de bazen çözüm yakındadır,” demiş gülümseyerek. Bu sözler Mina’nın aklında ışık gibi parlamış. Hemen etrafı aramış ve yerde kurumuş bir hurma dalı bulmuş. Dalı dikkatlice tutmuş ve meyveleri yavaşça düşürmeyi başarmış. Kaktüslerin etrafındaki dikenlere dokunmadan birkaç tane meyveyi toplayıp çantasına doldurmuş. Dönüş yolu daha da zormuş. Güneş tepede ateş gibi yakıyor, Mina’nın ayakları sıcaktan yanıyormuş. Kum fırtınasına yakalanmamak için devekuşunun tarif ettiği kısa yolu kullanarak küçük bir gölgeye sığınmış ve biraz dinlenmiş.

Akşamüstü güneş batarken Mina eve varmış. Annesi kapıda bekliyormuş. “Seninle gurur duyuyorum yavrum, gerçek cesaret, korkarken de adım atabilmektir.” Demiş. Kardeşleri hemen etrafını sarmış. “Gerçek bir kahraman oldun!” demişler hep bir ağızdan. Mina o gece gökyüzündeki yıldızlara bakarken içinden “Artık çöl bana o kadar büyük görünmüyor. Çünkü artık ben de büyüdüm.” Diye düşünmüş. O günden sonra Mina, korkularının üzerine yürümeyi öğrenmiş. Çölün serin sabahlarında kardeşlerini yanına alarak yeni yerler keşfetmiş. Her kaktüs meyvesinde, her yeni adımda, kendine olan güveni biraz daha artmış. Ve böylece, bir zamanlar gölgede sessizce duran o minik kaplumbağa, çölün en cesur yolcusu olmuş.
Daha fazla uzun masal okumak isterseniz Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.
Canva Görsel Promptu: “Çölde yürüyen küçük bir kaplumbağa, sırtında çanta, arka planda sıcak güneş, kaktüs meyveleri, devekuşu ve çöl faresiyle karşılaşma sahnesi”