
Deniz’in Rüzgârla Dansı Hikayesi
Haziran 11, 2025Rüzgârın sesiyle dans etmeyi hayal eden küçük bir çocuğun, doğayla uyum içinde hazırladığı sürpriz dolu bir gösteriyi konu alır.
Karadeniz’in maviliğiyle kucaklaşan küçük bir sahil kasabasında, Deniz adında hayal gücü çok geniş bir çocuk yaşarmış. Deniz, sıradan şeylerden çok, doğanın fısıltılarını dinlemeyi severmiş. Deniz dalgaların kıyıya vurduğu anlarda, yaprakların hışırdadığı zamanlarda, rüzgârın ağaçlarla dans ettiği dakikalarda huzur bulurmuş. Diğer çocuklar müzik eşliğinde dans ederken, Deniz müziğini doğada bulurmuş. Bazen evinin önündeki dut ağacının yaprakları ona tempo tutar, bazen de denizin üzerindeki martı çığlıkları onun dans adımlarını yönlendirirmiş. Ayakkabılarının tabanı, ıslak toprakla buluştuğunda çıkan ses bile ona bir ritim verirmiş.
Bir gün okul müdürü sınıfları dolaşarak büyük bir duyuru yapmış: “Bu ayın sonunda Doğa Temalı Yetenek Günü düzenlenecek! Doğayı seven, koruyan ve onunla ilgili bir yeteneği olan herkes sahneye çıkabilecek!” Bu duyuru Deniz’i çok heyecanlandırmış. İlk kez doğaya olan sevgisini insanlarla paylaşabilecekti. Koşarak sınıf öğretmeni Elif Hanım’a gitmiş. “Öğretmenim, ben rüzgârla dans etmek istiyorum. Rüzgâr gibi hareket edeceğim ve doğanın sesiyle sahneye çıkacağım!” demiş. Elif Öğretmen önce şaşırmış. “Müzik olmadan mı?” diye sormuş. “Hayır,” demiş Deniz, “müzik olacak. Ama bu müzik notalardan değil, doğadan gelecek.” Öğretmeni onun heyecanına hayran kalmış. “Peki Deniz, o zaman dansınla birlikte anlatacağın bir hikâye de yaz. Dansın bir anlamı olsun,” demiş. Deniz o akşam odasında kalemini eline almış. Penceresini açıp rüzgârın içeri süzülmesini beklemiş. Penceredeki perde hafif hafif kıpırdayınca yazmaya başlamış: “Bir zamanlar sessiz bir köyde yaşayan bir çocuk varmış. Herkes gibi konuşamaz, herkes gibi koşamazmış ama bir şeyi çok iyi yaparmış: rüzgârı dinleyebilmek! Rüzgâr ona sırlarını fısıldar, yaprakların arasında dans etmeyi öğretirmiş. Çocuk da zamanla rüzgârın dilini çözmüş ve onunla birlikte dans etmeye başlamış. Ne zaman üzüldüğünde, rüzgâr gelir kulağına bir şarkı fısıldar, ne zaman sevinse, birlikte uçar gibi zıplar, dönerlermiş…” Ertesi gün hikâyesini Elif Öğretmen’e gösterdiğinde, öğretmeni gözleri dolarak okumuş. “Bu hikâyeyi dansın öncesinde kısaca anlatabilirsin Deniz. Herkesin seni daha iyi anlamasını sağlar,” demiş. Hazırlıklar başlamış. Deniz sahnede bir ağaç maketi kullanmak istemiş çünkü rüzgârı en iyi anlatan şeylerden biri ağaçların yapraklarıymış. Okulun görsel sanatlar öğretmeniyle birlikte kartondan büyük bir ağaç hazırlamışlar. Ayrıca annesinin yardımıyla rengârenk kurdelelerle süslenmiş bir yelpaze yapmış. Yelpazeyi salladıkça, rüzgârın hareketini taklit edebilecekmiş. Kıyafeti ise sade ama özgünmüş. Bembeyaz, hafif uçuşan bir gömlek, doğayı simgeleyen yeşil pantolon ve başında minik bir çiçek taç… Deniz’in sahnede rüzgâr gibi hareket etmesini engellemeyecek şekilde özenle seçilmiş. Gösteri günü geldiğinde okuldaki herkes çok heyecanlıymış. Aileler, öğrenciler ve öğretmenler spor salonunda toplanmış. Sıra Deniz’e geldiğinde, kalbi göğsünde minik minik atıyormuş. Ama sahnenin kenarından Elif Öğretmen’in göz kırptığını görünce derin bir nefes almış ve adımını atmış. İlk önce mikrofonun önüne geçmiş ve kısa hikâyesini kendi sesiyle anlatmış. Herkes büyük bir dikkatle dinlemiş. Ardından dansına başlamış. Yavaşça yelpazesini sallamış, bir yaprak gibi kıvrılmış, rüzgâr gibi süzülmüş. Sahnedeki ağaç maketinin etrafında dönerek adımlar atmış. Kurdeleler uçuşmuş, izleyiciler nefeslerini tutmuş. Müzik yokmuş belki ama salondaki herkes onun dansındaki melodiyi duymuş gibiymiş. Gösteri bittiğinde bir an sessizlik olmuş, ardından salon alkışlarla dolmuş. Alkışların arasında Deniz sadece gülümsüyormuş. Çünkü o, içindeki en güzel melodiyi başkalarına da ulaştırabilmişti.

Yetenek gününün sonunda ödüller açıklanmış. Birincilik farklı bir arkadaşına gitmiş ama bu hiç önemli değilmiş. Deniz’e özel “Doğanın Kalbini Anlatan Dans” ödülü verilmiş. Deniz, o günden sonra da dans etmeye devam etmiş. Ama ne müzik kutuları ne hoparlörler onun için yeterliymiş. O hâlâ en çok, dalgaların sesiyle, rüzgârın fısıltısıyla dans edermiş. Çünkü Deniz biliyormuş: en güzel dans, kalpten gelen müziğe kulak verdiğinde başlarmış.
Daha fazla hikaye okumak isterseniz Hikayeler kategorimizi inceleyebilirsiniz.