
Zıt Kafede Buluşan İki Fırıncı Hikayesi
Temmuz 14, 2025Renkli tabelaları, buram buram kurabiye kokan kaldırımlarıyla ünlü Şekerşehri adında neşeli bir şehir varmış. Bu şehrin en işlek caddesi olan Şekerçi Sokağı’nda yan yana duran iki pastane, yıllardır birbirine rakipmiş. Birinci pastanenin adı Tatlıcı Tamer, sahibi ise tatlı yapmayı sanat gibi gören, neşeli ve biraz da süslü Tamer Usta’ymış. Onun pastaları renk renk kremalarla süslenir, çilekler ve çikolatalar üst üste dizilirmiş. Pastanesine giren herkes tatlı bir masalın içine düşmüş gibi hissedermiş. Diğer pastane ise Kurabiyeci Kübra’ya aitmiş. Kübra, titizliğiyle tanınan, ölçüleri gram gram tutturan bir fırın ustasıymış. Kurabiyeleri çıtır mı çıtır, tam kıvamında ve her biri neredeyse aynı şekil ve boyuttaymış. Şekerden çok lezzetli tarifleriyle tanınırmış.
Ama bu ikilinin bir ortak özelliği daha varmış: Sürekli rekabet etmeleri. Tamer, Kübra’nın kurabiyelerini “kuru ve sıkıcı” bulur, Kübra ise Tamer’in pastalarını “abartılı ve şeker bombası” olarak nitelendirirmiş. Her festivalde kimin tatlısı daha çok satıldıysa, diğeri ertesi gün vitrinine alaylı notlar asarmış. “Gerçek tatlıyı bilenler buraya uğrar!” “Şeker değil, emek yiyoruz biz!” Bir gün belediye hoparlöründen büyük bir duyuru yapılmış: “Belediye Başkanımızın kızı için yapılacak 500 kişilik doğum günü partisi için en yetenekli pastacılar görevlendirilecektir.” Başkanın yardımcısı, Tamer ve Kübra’ya tek tek gidip aynı şeyi söylemiş: “Bu sipariş tek bir fırının altından kalkabileceği bir iş değil. Ya birlikte yaparsınız, ya da iş iptal olur.” İkisi de önce karşı çıkmış. “Ben onunla mı çalışacağım? Asla!” demiş Kübra. “Bir kurabiye ustasıyla mı? Komik bile değil!” demiş Tamer. Ancak zaman daraldıkça işler değişmiş. Parti sadece üç gün sonra olacakmış ve malzeme listesi o kadar uzunmuş ki ikisi de tek başına yetiştiremeyeceğini anlamış. İlk gün ayrı ayrı çalışmaya kalkmışlar. Ama Tamer’in çikolatası bitmiş, Kübra’nın un stoğu yetersiz kalmış. Hava da kötü olduğu için malzeme teslimatı gecikmiş. Sonunda istemeye istemeye, aynı mutfağa geçmişler. İlk başta sessizlik içinde çalışmışlar. Ama Tamer’in süslemeleri o kadar güzel görünmüş ki, Kübra dayanamamış:
“Şu çilekli dekorasyonu tarif et bana. Şeker oranını fazla kaçırmıyorsan, çok şık görünüyor.” Tamer de gülümseyerek cevap vermiş: “Senin kurabiye dolguların mükemmel. Sade ama çok dengeli.” İkinci gün artık tariflerini paylaşmaya başlamışlar. Kübra’nın tarifiyle yapılan limonlu kurabiyelerin üstüne Tamer krema gülleri sıkmış. Tamer’in pastalarına da Kübra’nın çıtır bademli hamur parçaları serpilmiş. Üçüncü gün, tüm tepsi ve kalıplar dolmuş taşmış. Ortaya rengarenk, farklı tatlardan oluşan büyüleyici bir masa çıkmış. Birbirine tamamen zıt iki tarz, birlikte enfes bir uyum yakalamış.

Parti günü gelmiş çatmış. Belediye meydanı süslenmiş, balonlar uçuşmuş, insanlar sıraya girmiş. Masanın başında Kübra ve Tamer birlikte durmuş. Gelen herkes “Hayatımda böyle güzel tatlılar tatmadım!” diye hayran kalmış. Başkan teşekkür ederken şunları söylemiş: “Siz hem lezzeti, hem uyumu hem de dostluğu tattırdınız bize. Teşekkür ederim.” O günden sonra Tamer ve Kübra sadece yarışmacı değil, ortak olmuşlar. İkisi birlikte “Tatlı Kübra & Tamer” adında rengârenk, neşeli bir kafe açmışlar. Bir tarafı kurabiye, diğer tarafı pasta doluymuş. Ama asıl tatlı olan şey, artık ikisinin dostluğuymuş. Şekerşehri’nde artık insanlar tatlı almak için kimin daha iyi olduğunu tartışmazmış. Çünkü herkes biliyormuş ki en güzel şeyler birlikte yapıldığında olurmuş.
Daha fazla hikaye okumak isterseniz Hikayeler kategorimizi inceleyebilirsiniz.


