
Kaplumbağa Minik’in Çiçeklerinin Masalı
Haziran 27, 2025Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak diyarların birinde, yemyeşil tepelerin ardında gizlenmiş huzurlu bir vadi varmış. Bu vadide sadece kaplumbağalar yaşarmış. Buraya herkes “Kaplumbağa Kasabası” dermiş. Burası öyle güzelmiş ki ilkbaharda renk renk çiçekler açar, kelebekler dans eder, dereler şırıl şırıl akarmış. Kaplumbağalar burada yavaş ama düzenli bir hayat sürerlermiş.
Bu kasabada Minik adında genç bir kaplumbağa yaşarmış. Minik, diğer kaplumbağalara göre daha meraklı ve biraz da sabırsızmış. Her gün vadide dolaşır, çiçekleri inceler, taşları karıştırır, yeni bir şeyler ararmış. Fakat son zamanlarda tek bir düşüncesi varmış: “Keşke herkesin hayran olacağı bir şey bulsam da bana hayran kalsalar!” Bir sabah Minik, dağın eteklerinde nadir rastlanan altın sarısı çiçeklerle karşılaşmış. Bu çiçekler öyle parlarmış ki, güneş ışığıyla sanki altın gibi ışıltı saçarlarmış. Minik hemen düşünmüş: “Eğer bu çiçekleri toplar da sadece kendi bahçeme ekersem herkes bana hayran kalır! Bu vadinin en zengin kaplumbağası ben olurum!” Minik o gün ne arkadaşlarıyla oynayıp sohbet etmiş, ne de yaşlı kaplumbağalara yardım etmiş. Sabah erkenden uyanmış, sepetini alıp dağın eteklerine gitmiş. Gördüğü bütün altın sarısı çiçekleri kökünden söküp toplamış. Her gün biraz daha toplamış, vadinin yarısını dolaşmış ama kimseye tek kelime etmemiş. Diğer kaplumbağalar çiçeklerin neden azaldığını fark etmiş ama bir türlü anlam verememiş. “Belki bu yıl bahar erken bitti,” demişler birbirlerine. Minik’in bahçesi artık sarı sarı çiçeklerle dolmuş. O kadar mutluymuş ki geceleri bile bahçesini seyredip gururla gülümsermiş. Ama günler geçtikçe çiçekler solmaya başlamış. Topraktan koparılmış oldukları için kökleri kurumuş, ışıltıları sönmüş. Bir hafta sonra hepsi kahverengiye dönmüş. Minik’in güzel bahçesi artık solmuş yapraklarla doluymuş. Minik çok üzülmüş. Tüm uğraşı boşa gitmiş. Hem arkadaşlarından uzak kalmış, hem de doğayı zedelemiş. En kötüsü de çiçekleri topladığı yerde artık hiç çiçek çıkmıyormuş. O topraklar kurumuş, kelebekler gelmez olmuş. Bir sabah yaşlı kaplumbağa Bilge Dede, Minik’in yanına gelmiş. Ona yavaşça sormuş: “Minik, vadinin altın çiçekleri nereye gitti dersin?” Minik başını önüne eğmiş. “Onları ben topladım,” demiş. “Sadece kendim için istedim. Ama hepsi soldu ve hiçbir şey kalmadı.” Bilge Dede yavaşça gülümsemiş: “Çiçekler, paylaşınca güzeldir evladım. Doğa sana değil, hepimize ait. Gerçek zenginlik, paylaşmakta ve dostlukta gizlidir.”

Minik bu sözleri hiç unutmamış. Ertesi gün, tüm arkadaşlarını toplayıp yaptığı hatayı anlatmış. Herkesten özür dilemiş. Sonra tek tek elindeki çiçek tohumlarını vadideki boş alanlara dağıtmış. Herkes birlikte çalışmış, kuruyan toprakları canlandırmışlar. Aylar sonra vadide yeniden altın sarısı çiçekler açmaya başlamış. Ama bu sefer Minik onları toplamamış. Her sabah çiçeklerin arasına gidip arkadaşlarıyla birlikte oturmuş, kelebekleri seyretmiş, dere şarkı söylerken huzur içinde gülümsemiş. O günden sonra Kaplumbağa Kasabası’nda kimse bir şeyi sadece kendine saklamamış. Çünkü Minik’in hikâyesi dilden dile yayılmış. Ve böylece Minik, çiçeklerin değil, dostlukların en değerli hazine olduğunu öğrenmiş. Masal da burada bitmiş.
Daha fazla uzun masal okumak isterseniz Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.